27 Aralık 2015 Pazar

ŞELALE EVİ .FRANK LLOYD WRİGHT,1935
TBMM CAMİSİ,BEHRUZ ÇİNİCİ,1985
VİLLA SAVOYE LE CORBUSİER,1929

Bir Tasarım Modeli Olarak Mimarlık 
Mimari yapı sanatsal, sosyolojik, antropolojik, estetik, tarihsel ve kültürel bir yapıdır, yani tasarım modelidir. Mimari yapı, belli bir biçim verilmiş mekandır.
Mimarlık temel birtakım kategorilere dayanır:
1.       Firmatias ( kalıcılık, sağlamlık )
2.       Utilitas ( kullanışlılık, rahatlık )
3.       Venustas ( güzellik )
Mimari bir yapı işlevsel ve amacına uygun olmalıdır.İşlevsellik sorununa epistemolojik açıdan bakacak olursak; ereksellik ile işlevsellik farklı değerler oluğunu görürüz. İşlevsellik tasarımsal bir anlama sahiptir, mimarinin evrensel dilidir. Ereksellik ise bu evrensel dilin bir öğesidir, madde ve biçim arasında yer alan üçüncü bir öğedir. Mimar, yaratıcı hayal gücünü kullanarak, bu üç öğeden oluşan, mimari dilde özgün bir mekan meydana getirir. Her mimari yapı madde, biçim ve erekselliğe dayalı özgün bir dili, başka bir deyişle semantik bir yapıyı ifade eder. Klasik, Barok, Modern ve Postmodern gibi oluşumlar aslında mimari dilin değişik semantik modelleridir.
Aydınlanmaya ve rasyonel, akılcı temellere dayanan Modern Mimari, bütün geleneksel öğeleri atar, mimari dili saflaştırarak ‘’salt mimari’’yeminimalist ve pürist bir dile ulaşmak ister. Bu nedenle gitgide yoksullaşır, ‘’teknik sistemler göstergesi’’ haline gelir. Geometrikleştirilmiş beton bir yapıdan ibaret olur. Çağın estetik anlayışı ‘’Bir nesnenin güzelliği onun yalınlığıdır.’’dır. Zaman içinde bu anlayış eleştirilir. Postmodernizm anlayışına göre, mimari yitirmiş olduğu çok değerliliğe geri dönmelidir. Modern ve Postmodern mimari arasındaki çatışmayı aşmak denemeleri de görülür, ancak bunlar çoğunlukla eklektik tarzdadır. Türkiye’de, Behruz Çinici, bütüncül bir mimari yaratmayı, eklelisizmin tuzaklarına düşmeden geliştirebilmiştir.

Mimari yapılar, yaşamın içinde yer alırlar, yaşamda yer alan nedenselliğe ve zorunluluğa tabi olurlar. Ampirik dünyada sürekli değişim, varoluş ve yok oluş hakimdir. Mimari yapılar, sürekli değişirler. Örneğin yıkılabilir, toprak altında kalabilir, değişebilirler.

Bu restorasyon olgusunu da beraberinde getirir. Çağlar boyunca ancak onarımla ayakta kalabilmiş yapılarda, onlara farklı çağların katkılarından dolayı büyük değişimler meydana gelir. Bu durum, restorasyon mimarisinde ‘’Yapıların özgün varlığına ulaşmak için sonraki çağların katkıları yok edilebilir mi?’’ gibi sorulara neden olur.

Mimari yapı kategorilerinden bir diğeri de güzelliktir. Bir yapı, kendine özgü bir mekan-biçim ilgisi ortaya koyabilirse bu yapı sanatsal bir mimari tasarımı gösterir ve adına sanat yapıtı denir. O artık estetik varlıktır ve gerçek varlık ile gerçek dışı varlığın bütünlüğünü gösterir.

Sanat yapıtları zamansallık içinde de var olurlar. Bu, mimari sanat yapıtı ile diğer sanat yapıtları arasında belirli bir farklılığın olduğunu gösterir. Diğer sanat yapıtlarında, fiziksel varlıkta meydana gelen değişimler, onların kültür varlıklarını etkilemez. Tüm sanat yapıtlarını etkileyen bu zamansallık mantıksal zamansallık ya da aşkın zamansallık denir. Fakat mimari sanat yapılarının zamanla ilgisi iki yönlüdür. Mimari sanat yapıtı, kültür varlığı olarak aşkın zamansallık, gerçek varlık olarak ise ampirik zamansallık tabidir.

Vitruvius bir mimari yapının ayırt edici özelliğine düzen der. Bununla, yapıtın kendi bölümlerinden modüllerin seçilip, tümünün buna dayanılarak oluşturulmasını kasteder. Düzenleme, öğelerin yerli yerine konmasını ve yapıtın özelliğine göre yapılan ayarlamalar sonucu oluşan zarif etkiyi içerir. Düzenlemenin kapsamına gelen(kişinin, planın etkili olmasına yönelttiği dikkatli bir düşünme ve uyanık bir gözlem) ve buluş(parlak bir zeka ve yaratıcılıkla karmaşık problemlerin çözümü ve yeniliklerin keşfi) tur. Yer planı, görünüş ve perspektif; imgelem ve buluştan kaynaklanır.

Vitruvius’a göre bir yapının güzelliğini sağlayan bir diğer etken ahenktir. Ahenk ögelerin ayarlamalarındaki güzellik ve uygunluktur. Bunun yanında simetri ve uygunluk da bir yapıyı mükemmel, güzel kılan özelliklerdendir.

Mimar, biçimleri örgütleyerek, ruhun saf yaratışı olan bir düzeni gerçekleştirir; biçim ve şekillerle bizde plastik coşkular uyandırır; yarattığı ilişkilerle bizde derin yankılar meydana getirerek, dünyamızla uyum halinde olan bir düzenin ölçülerini verir; kalbimizin ve aklımızın çeşitli hareketlerini tayin eder ve böylece biz güzellik duygusunu hissederiz.

Bir mimari yapı ontalojik olarak iki yapıdan oluşur. Bunlardan biri, sağlamlık ve işlevsellik kategorileri içinde ortaya çıkan gerçek ön yapı, diğeri de güzellik kategorisi içinde somutlaşan gerçek dışı arka yapıdır. Yapının mekanda yer kaplayan, beton, çelik ve ahşap malzemelerden oluşan gerçek ön yapısı, duyularımızla kavradığımız bir yapıdır. Ama gerçek dışı arka yapı tinsel bir yapıdır; onu ancak duygu ve düşüncelerimizle kavrayabiliriz. Mimari tasarım, bir yanıyla maddi, diğer yanıyla tinsel bir varlıktır.

Mimari tasarım varlığının biçimsel değişimleri tarihsellik kategorisi içinde meydana gelir. Bu biçimsel farklılığa üslup adı verilir. (Grek-Roma, Ortaçağ, Rönesans, Barok, Modern vs.)


Grek-Roma, Ortaçağ, Rönesans, Barok, Modern’in varlık kavrayışları birbirinden farklıdır. Bu anlayış farkı, kültür varlıklarına da yansır. Örneğin Grek düşüncesinde varlık hiçlikten doğmaz, insan doğayı tamamlar. Bu nedenle Grek mimarisinde insan ölçüleri temel alınır. Ortaçağ anlayışı gerçek varlığın yukarıda, tanrının katında olduğudur. Bu dönem yapıları, gökyüzüne uzanır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder